11 Kasım 2016 Cuma

Ertuğrul Oğuz Fırat'ı Anma Gecesi

Ertuğrul Oğuz Fırat'ı Anma Gecesi

11 Kasım 2016, Cuma- 18:30
Erimtan Müzesi, Ankara



Ertuğrul Oğuz Fırat hocamız için düzenlenen anma gecesi, onun müzikleri, şiirleri, resimleri ve anıları ile dopdolu bir etkinlik oldu.

Çağdaşsanat severler ile hep birlikte Erimtan Müzesi'nde buluştuk; samimi ve yüksek düzey bir konser ile çağdaş sanatı ve Ertuğrul Oğuz Fırat hocamızı yaşadık.

Konserde Fırat'ın "Liszt'i Anış" eserini seslendiren ülkemizin çok kıymetli piyanistlerinden Mehmet Okonşar, eser öncesi yaptığı açıklamalarda aslında müzik edebiyatında bugün en sevilen bestecilerin kendi zamanlarının öncü ve marjinal bestecileri olduğunu vurguladı; Ertuğrul Oğuz Fırat'ın "avant-garde" yönü ile çağdaş müziğimize olan etkisinden bahsetti.

Biz de, hocamızın hatırası için müzik edebiyatının öncü bestecilerinden eserler seslendirdik; armonik buluşları ile tonalite kavramını bambaşka koridorlara sürükleyen Liszt, müziğin temel parametrelerini neredeyse eriten Ligeti ve gerek efektif yazıları, gerek armonik renkleri ile döneminin ilerici bestecilerinden Banchieri'nin eserleri.

Konserde yer alan genç yorumcular; Erdem Kapusuz, Zeynep Ülbegi, Çağatayhan Daniş ve Melis Soyarslan, derinlikli icraları ile bu kıymetli akşamda hepimize Ertuğrul hocanın müziklerini, Emir Ali Tercan ise şiirlerini dinleme güzelliğini yaşattılar,

Etkinliği düzenleyen Öncü Sanatı Koruma Derneği ve etkinliğe emeği geçen herkese en içten teşekkürlerimizi sunarız.

Mehmet Okonşar'ın Ertuğrul Oğuz Fırat için yaptığı konuşma


Şimdi burada gördüğünüz aksesuarları ve piyanoyu ben çalmaya başlamadan önce küçük bazı düşünceler paylaşmak istiyorum.

Benim hocayla olan temasım oldukça kısıtlı olmuştur; çünkü seksenli yıllarda ve doksanlı yılların başında yurtdışındaydım -öğrenciyken yurt dışındaydım- dolayısıyla hocanın derslerini birebir takip edemedim malesef. Ondan sonra tabi temaslarım oldu.

Fakat Ertuğrul Oğuz Fırat'ın benim için ne ifade ettiğini düşündüğüm zaman, açıkçası bu konser teklif edildiği zaman çok mutlu oldum ve acaba, dedim, kimdir, nedir benim için. Aklıma birden şu fikir geldi: Türkiye'nin Charles Ives'ı.

Şimdi bunu biraz açmam gerekir: Charles Ives kimdir?

Charles Ives 1900'lerin başlarında Amerika'da doğan bir bestecidir. Fakat kendisi aslında profesyonel, yani meslekî açıdan bir besteci değil, bir sigortacıdır. Ve aynı zamanda Amerika'nın da en modernist, en devrimci bestecisidir. Bütün ondan sonra gelen Amerikan besteciler, bir şekilde kendilerine ondan örnek almışlardır.

Şimdi bu Charles Ive gerçekten enteresan bir benzetme, ya da analoji olarak ortaya çıkıyor. Tabi bunu daha da genişletebiliriz, Conlon Nancarrow mesela sayabiliriz. Ertuğrul Oğuz Fırat çizgisinde olan besteciler... Belki öğrencileri bilir, belki dinletmiştir eserlerinden sizlere, onu bilemiyorum ama hocanın bunlara çok duyarlı olduğu kesin. Burada korkusuz bir modernizm var, yani "korkusuz"dan kastım, evet modernizm, çağdaş olmak, modern olmak pek çok besteci ve Türk bestecisi için bir çaba olmuştur ama burada bir korkusuzluk var. Gerçekten burada ben onu hissediyorum. Yani hiçbir şeyden korkmadan önündeki yaratıcı fikri ortaya koyabilmek, ki bu(nu) da mainstream dediğimiz ana akım bestecilerimizde pek göremiyoruz.

Aynı zamanda ekstremist bir besteci. Uçlara gitmekten korkmayan bir besteci.

Peki bu korkusuzluk ve ekstremizm, bunu müzik tarihine baktığımız zaman, o zaman, şöyle de diyebiliriz: Bach da aynı zamanda korkusuz, ekstremist bir besteciydi. Keza Mozart, Beethoven veya Liszt -kendisinden esinlenilmiş bir parçayı çalacağım şimdi- seslendireceğim şimdi- Debussy, Stravinsky, vesaire... Dolayısıyla bu gerçekten çağlara, müzik tarihine isim bırakan bestecilerin en önemli özelliklerinden bir tanesi. Ve ben buna bir de marjinalizmi eklemek istiyorum. Marjinalist çok küçümseyici bir anlam almaya başladı belki son zamanlarda, ama sanatta marjinalizm bence ulaşılması gereken en ileri mertebelerden bir tanesidir. Keza Bach marjinalist değil miydi? Marjinal bir besteciydi. Mozart, aynı şekilde; Beethoven, aynı şekilde... Bunların zamanında marjinal olmayan bestecilerin isimlerini şu anda bilmiyoruz. Bizim bildiklerimiz o devirdeki avangard, marjinal, ekstremist, ve korkusuz, yenilikçi olan besteciler, bugün bizim klasik olarak bildiğimiz besteciler.

Ve bunları hoca, tahmin ediyorum bu kavramları, orada bulunmadığım için derslerinde, öğrencilerine yıllar boyu -bayağı uzun yıllar sürdü sanıyorum o toplantılar- bunların hepsini aktarmış oldu. Çok, çok kayda değer bir şey.

Şimdi eserlerin artık belki de, bundan sonra yapılabilecek bir aşama, sayısal ortama, internet ortamına bir şekilde geçerek ölümsüzlüğe kavuşması. Belki bu yolda çaba göstermeye değer. El yazmalarının taranıp internet kütüphanelerine konulması, belki yapılıyordur zaten, naçizane fikrim.

Şimdi bu çalacağım eser 1986, yani Liszt'in ölümünün yüzüncü yılında, Liszt'in anısına bestelenmiş...