Anneler günü, içimizdeki minneti sunmak demek.
Başta Türkiye Cumhuriyeti'ni var eden Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım'a!
Anneler günü, bizim yurdumuzda "Annemize Türkü" demek.
Ve nesiller boyu coşkuyla söylediğimiz bu şarkıyı bizlere hediye eden Muammer Sun'a, annesi rahmetli Ümmühan Hanım'a, sevgili eşi Sinemis Sun'a sevgimizi, saygımızı sunmak; bu dünyadan ayrılan ama bizden hiç ayrılmayan annelerimizi şükranla anmak,
daha uzun seneler sağlıkla yanımızda olacaklara sarılmak! ♥️
Tüm anneler için söylüyoruz!
Annemize Türkü
Söz ve Beste: Muammer Sun
Ertuğrul Oğuz Fırat Korosu
Çiğdem Aytepe – Koro Şefi
Bu videoyu COVID-19 nedeniyle bir araya gelemediğimiz bir dönemde hazırladık. Eserin piyano eşliğini yapan Orkun Karakuş, koristlerimizin evlerinde ayrı ayrı hazırladığı kayıtlarını birleştirip koro tınısını ortaya çıkardı. Fotoğraf ve mesajlarımızı Oğuz Mertdoğan sunum haline getirdi. Umarız birbirimizden ayrı kaldığımız son kaydımız olur bu.
Ertuğrul Oğuz Fırat Korosu
10 Mayıs 2020 Pazar
5 Ekim 2019 Cumartesi
Would you like to join EOF choir?
We are waiting for you...
Ertuğrul Oğuz Fırat Choir's 2019-2020 projects include an educational concert, a project abroad and at least two workshops. We are looking forward to meeting our new choir members!Who can sing in the EOF Choir?
Every music lover can sing in the EOF Choir. To be more specific; people,- Having a healthy voice with basic musical education and experience in choral music,
- Regularly attending the rehearsals of the choir between 7 PM - 10 PM on Thursdays and conditional extra rehearsals before the concert,
- Being able to take part in the choir's tours (weekend and summer), which are held two or three times a year
How to join?
Fill in the application form below and we will call you shortly and set up a meeting.In this first meeting besides getting to know each other, we would like to listen to a few warm-up exercises that will allow us to recognize your voice color and also a piece you will prepare beforehand.
We will notify you as soon as possible during our application process, which will continue until October 15th 2019.
27 Eylül 2019 Cuma
Koromuza Katılmak İster misiniz?
Sizi bekliyoruz... | Go to Application Form in English |
Kimler EOF Korosunda Söyleyebilir?
- Sağlıklı bir ses, temel müzik eğitimi donanımı ve koro müziğinde deneyim sahibi olan,
- Koronun Perşembe 19:00-22:00 saatleri arasındaki çalışmalarına ve konser öncesi yapılacak ek çalışmalarına düzenli katılabilecek,
- Koronun yılda iki-üç kez gerçekleştirdiği turnelerinde (haftasonu ve yaz mevsimi) yer alabilecek,
Nasıl Katılabilirim?
Sizinle temel iletişim kurabilmemizi sağlayacak bilgileri aşağıda yer alan başvuru formumuza yazıp yollayın. Formu aldıktan kısa bir süre sonra sizi arayıp bir buluşma planlayacağız.Bir araya geldiğimizde sohbet etmemizin yanısıra, ses renginizi tanımamızı sağlayacak bir kaç ses alıştırması ve önceden hazırlayacağınız bir eseri sizden dinleyip tanışmış olacağız.
10 Ekim 2019'a kadar sürecek başvuru sürecimiz içerisinde, mümkün olan en kısa sürede size bilgilendireceğiz.
22 Ağustos 2019 Perşembe
Kapadokya Çalıştayı
Eylül 2019’da Kapadokya’nın gizemli güzelliği ile koro müziğinin ışıklı tınılarını buluşturuyoruz!
Çalıştay için başvuru süresi sona erdi, ilginiz için teşekkür ediyoruz.
Kapadokya Çalıştayında Neler var?
Çalıştay kapsamında Çiğdem Aytepe’nin 2019 yılında yazdığı iki koro yapıtı çalışılacak, ardından ses kaydı ve video çekimi gerçekleşecektir.Bu çalıştay; çağdaş koro müziği tınılarına odaklanmaktadır.
İki eserde de çağdaş koro müziği yapıtlarında sıkça kullanılan, üst üste gelmiş seslerin yarattığı karmaşık yapılı “salkım (cluster)” akorlar yer almaktadır. Bu akorları seslendirmeye alışmak ve gerektirdiği vokal kaliteye ulaşmak, çalıştayın temel hedeflerindendir. Ses ısıtma çalışmalarında da bu tınılara yer verilecektir.
Çalıştayda koroda renk konusunun da önemli yeri vardır. Eserlerde konuları gereği farklı psikolojik atmosferler olduğundan, tınıda aydınlık ve karanlığı yaratmaktan başlayıp oldukça sert ifadelerin dışavurumuna giden renk arayışları üzerine de çalışılacaktır.
Çalıştay Takvimi
- Çalışma gün ve saatleri: 5-6-12-13 Eylül 2019, 19.00-21.30
Yer: H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı, Beytepe Kampüsü - Kapadokya Görüntü Kayıtları: 14-15 Eylül 2019 (Çekimler 15 Eylül Pazar günü yapılacağından, zorunlu sebepler varsa; Cumartesi akşamından gelmek de olasıdır)
- Ses kaydı: 19 Eylül 2019, 19.00-21.30
Çalıştaya Katılım
Çalıştaya katılacak koristlerin sağlıklı bir sese ve en az dört yıllık çoksesli koro deneyimine sahip olması beklenmektedir. En geç 3 Eylül 2019 tarihine kadar Başvuru Formunu doldurarak çalıştaya katılma isteğinizi iletebilirsiniz. Başvurular değerlendirilerek en geç 4 Eylül'de yanıtlanacaktır.Katılım Payı
- Çalıştay katılım payımız 50 TL
- Koro üyeleri olarak Kapadokya ulaşım ve 1 gece konaklama masrafımızı kendimiz karşılayacağız. Bu masraf en fazla 200 TL olacak. Ancak bu miktarı da minimuma indirmek için farklı kurum ve kuruluşlarla görüşmelerimiz sürüyor.
11 Aralık 2017 Pazartesi
Göle Yas - Turgay Erdener
"Göle Yas" kaybetmeden yakılan bir ağıt. Burdur Gölü ölmesin diye bir araya gelen binlerce yüreğin çabası, dileği...
Besteciler vokal müzik üzerine çalıştıklarında, genelikle önce bir şiir veya metin seçer, bunun üzerine müziği yapılandırırlar. Ancak bu yapıtta süreç tam tersinden başlamış;
Yönetmen Şafak Türkel, Turgay Erdener ile çalışırken bestecinin eserleri içinde Goethe'nin Faust oyununun Yas Şarkısı çok dikkatini çekmiş ve Göle Yas için bu müziğin dönüşmesini çok istemiş.
Durum böyle olunca var olan müziğin üzerine şiir yazılması gibi oldukça zorlu bir durum oluşmuş. Bu noktada da Burdur'lu şair Gonca Özmen'in bu müzik ile yolculuğu başlamış. "Göle Yas" sayesinde lise yıllarından beri görüşmediği eski dostu Şafak Türkel ile yolları yeniden birleşen Özmen, eski dostu göle de yeniden kavuşuyor; onun için yazıyor bu sefer:
Kök ver
Eski bir gölsem kuytuda
Azaldıysam gün be gün
Uzundur dindiysem
Bitiverecekmiş olduysam
Sonsuz bir girdapta uyuyorsam
Örtük sözün ve tenin altında
Ağırsam kalbime
Susakaldıysam dipte derinde
Ses ver
Uzun bir zılgıtsam
Beklemiş, gecikmiş ve kekre,
Ölüyorsam sicim sicim akmaktan
Karaysam şimdi kapkara kederden
Kurum tutmuş, tükenmeye durmuşsam
Bitkin düşmüşsem beklemekten
El ver
Göle Yas, ilk kez 27 Eylül 2014 günü Ertuğrul Oğuz Fırat Koromuz tarafından seslendirildi.
Sonrasında da defalarca seslendirdik bu eseri. Ancak en kıymetli icralarımızdan biri 6 Aralık 2016 tarihinde, Turgay Erdener hocamızın SCA “2016 Yılı Vakıf Onur Ödülü Altın Madalyası” ödül töreninde gerçekleşti:
Sevda Cenap And Vakfı Kurullarının oybirliği ile; Son kuşak çağdaş-evrensel Türk Sanat Müziği bestecilerinin ilki ve kuşkusuz kuşağının öncülerinden olarak Turgay Erdener, “Geniş bir çağdaş müzik türleri dağarını özenle işlemiş, pek çok türde özgün eserler vermiş; bu yönüyle kendisinden sonra gelen genç bestecilere esin kaynağı olmuş, öncülük yapmış besteci ve eğitimcimiz” olması nedeniyle “2016 Yılı Vakıf Onur Ödülü Altın Madalyası”na layık görülmüştür.
6 Aralık 2017 tarihinde de, bu ödülün en kıymetli aşamalarından biri olan "kitap" okuyucularla paylaşıldı. Bu kitapta yer alan Cd'de, Ertuğrul Oğuz Fırat Korosu'nun ödül töreninde seslendirdiği "Göle Yas" kaydı da var.
Çiğdem Aytepe'nin buraya özetini aldığımız yazısının tamamını Çiğdem'in Koro Yazıları blogunda okuyabilirsiniz.
Besteciler vokal müzik üzerine çalıştıklarında, genelikle önce bir şiir veya metin seçer, bunun üzerine müziği yapılandırırlar. Ancak bu yapıtta süreç tam tersinden başlamış;
Yönetmen Şafak Türkel, Turgay Erdener ile çalışırken bestecinin eserleri içinde Goethe'nin Faust oyununun Yas Şarkısı çok dikkatini çekmiş ve Göle Yas için bu müziğin dönüşmesini çok istemiş.
Durum böyle olunca var olan müziğin üzerine şiir yazılması gibi oldukça zorlu bir durum oluşmuş. Bu noktada da Burdur'lu şair Gonca Özmen'in bu müzik ile yolculuğu başlamış. "Göle Yas" sayesinde lise yıllarından beri görüşmediği eski dostu Şafak Türkel ile yolları yeniden birleşen Özmen, eski dostu göle de yeniden kavuşuyor; onun için yazıyor bu sefer:
GÖLE YAS
Kök ver
Eski bir gölsem kuytuda
Azaldıysam gün be gün
Uzundur dindiysem
Bitiverecekmiş olduysam
Sonsuz bir girdapta uyuyorsam
Örtük sözün ve tenin altında
Ağırsam kalbime
Susakaldıysam dipte derinde
Ses ver
Uzun bir zılgıtsam
Beklemiş, gecikmiş ve kekre,
Ölüyorsam sicim sicim akmaktan
Karaysam şimdi kapkara kederden
Kurum tutmuş, tükenmeye durmuşsam
Bitkin düşmüşsem beklemekten
El ver
Göle Yas, ilk kez 27 Eylül 2014 günü Ertuğrul Oğuz Fırat Koromuz tarafından seslendirildi.
Sonrasında da defalarca seslendirdik bu eseri. Ancak en kıymetli icralarımızdan biri 6 Aralık 2016 tarihinde, Turgay Erdener hocamızın SCA “2016 Yılı Vakıf Onur Ödülü Altın Madalyası” ödül töreninde gerçekleşti:
Sevda Cenap And Vakfı Kurullarının oybirliği ile; Son kuşak çağdaş-evrensel Türk Sanat Müziği bestecilerinin ilki ve kuşkusuz kuşağının öncülerinden olarak Turgay Erdener, “Geniş bir çağdaş müzik türleri dağarını özenle işlemiş, pek çok türde özgün eserler vermiş; bu yönüyle kendisinden sonra gelen genç bestecilere esin kaynağı olmuş, öncülük yapmış besteci ve eğitimcimiz” olması nedeniyle “2016 Yılı Vakıf Onur Ödülü Altın Madalyası”na layık görülmüştür.
6 Aralık 2017 tarihinde de, bu ödülün en kıymetli aşamalarından biri olan "kitap" okuyucularla paylaşıldı. Bu kitapta yer alan Cd'de, Ertuğrul Oğuz Fırat Korosu'nun ödül töreninde seslendirdiği "Göle Yas" kaydı da var.
Çiğdem Aytepe'nin buraya özetini aldığımız yazısının tamamını Çiğdem'in Koro Yazıları blogunda okuyabilirsiniz.
27 Kasım 2017 Pazartesi
Trois Beaux Oiseaux du Paradis - Maurice Ravel
28 Temmuz 1914'de I. Dünya savaşı başlamış, Ağustos ayında Fransa'da seferberlik ilan edilmiştir.
Ravel, orduya yazılma konusunda çelişki içindedir. Bir yandan yurttaşlık görevini yerine getirmek isterken, diğer yandan kardeşi de askere yazıldığı için yaşlı annesini Paris'te yalnız bırakmak istemez.
Çelişkilerin ardından Ağustos sonunda vatani görev arzusu ağır gelir. Annesinin çekeceği üzüntünün vicdan azabını taşımakla birlikte, orduya başvurur.
Gereken ağırlığın iki kilo altında olduğu için kabul edilmez.
Aylar süren ısrarlı başvuruları sonunda Mart 1915'de 13. topçu alayına kabul edilir.
İşte bu ara dönemde Ravel, savaşanlara destek olmak için başka yollar bulur.
Yaralılara gönüllü yardımcılık yapmasının yanında müzik yazarak kendini vatanı için çalışmaya adar; La Valse, La Cloche Engloutie, Le Tombeau de Couperin ve Trois Chonsons bu dönemde çalıştığı eserler arasındadır. Ancak besteci, büyük bir üzüntü ve yalnızlık içerisindedir:
En yakın arkadaşlarından en az dördü Fransa'yı savunurken hayatlarını kaybetmiştir. Cephede savaşan kardeşi ve diğer arkadaşları için endişe hissetmektedir.
Bazı arkadaşları ona "ulusal görevini müzik yazarak yerine getirdiği için bu konuda üzülmemesi gerektiğini" söyler, ama bu düşünce onu teselli etmez.
Ravel, Trois Chansons'u yazmaya 1914 sonbaharı biterken başlamış, Şubat 1915'de tamamlamıştır.
Eserin birinci ve üçüncü bölümleri masalsı havaları ile ikinci bölümden çok farklıdır;
'dolaylı olarak' savaş döneminin kayıpları ve hayal kırıklıklarını yansıttıkları düşünülebilir. Ancak ikinci bölüm "Trois Beaux Oiseaux du Paradis - Cennetin Üç Güzel Kuşu" doğrudan savaşa değinir ve bestecinin ruh halini yansıtır.
Kayıplarının matemini tutan Ravel, hayal kırıklıklarının ve orduya kabul edilmemesinin üzüntüsünü yaşamaktadır:
"Cennetin Üç Güzel Kuşu” - Ertuğrul Oğuz Fırat Korosu, 22 Mayıs 2014.
Ravel, Trois Chansons'da Fransız rönesans geleneğini ve vokal çizgilerini yansıtan bir koro yazısı kullanmıştır. Bu yazı çok şeffaf, duru bir su gibidir. Tüm aralıklar ve çizgiler kendilerini net bir şekilde duyururlar.
Trois Chansons, Noël des jouets dışında Ravel'in sözlerini kendi yazdığı tek eseridir.
İkinci bölümde Ravel şöyle bir kurgu oluşturmuştur:
Genç kız, savaşa giden sevdiğinin haberini üç cennet kuşuna sorar...
Bu kuşlar gök mavisi, kar beyazı ve kan kırmızı renktedir:
Fransız bayrağının renkleri.
Her biri genç kıza sırasıyla haber getirirler:
Mavi kuş, sadakat dolu mavi bir bakış,
Beyaz kuş, genç kızın bembeyaz alnına kardan daha saf bir öpücük,
Kırmızı kuş, ölüm habercisi kıpkırmızı bir yürek getirir...
Savaşın bedelini...
Ravel, cennetin üç güzel kuşunu; sadakat, saflık ve kendini vatanına adamak ile tasvir etmiştir.
(Benim sevgilim savaşta)
Cennetin üç güzel kuşu
Buradan geçti…
İlki gökyüzünden daha maviydi
(Benim sevgilim savaşta)
İkincisi kar rengiydi…
Üçüncüsü parlak kırmızı
Cennetin küçük güzel kuşları
(Benim sevgilim savaşta)
Cennetin küçük güzel kuşları
Bana ne haber getirdiniz?
"Ben, gök mavisi bir bakış getirdim…"
(Sevgilin savaşta)
"Ben ise, güzel alnının üzerine
kar renginde bir öpücük, kardan daha da saf…
Cennetin parlak kırmızı kuşu…
(Benim sevgilim savaşta)
Cennetin parlak kırmızı kuşu,
Peki ya sen ne getirdin?
"Sevgi dolu, kıpkırmızı bir kalp…"
(Sevgilin savaşta)
Ah! Kalbim buz kesti…
Onu da alıp götür…
Metinde yer alan parantezler, satırların bütünlüğü içinde dikkat çekiyor: Bu parantezler sürekli olarak vurgulanan bir yalnızlık duygusu içeriyor; "Benim sevdiğim savaşta" ve "senin sevdiğin savaşta" acıtırcasına altı kez tekrarlanıyor, çünkü Ravel'in başta kardeşi ve pek çok yakını savaşta, kendisi de cephede olmayı gönülden dilemektedir.
O dönemde Ravel'in çağdaşı pek çok besteci, eserlerinde doğrudan propaganda ve alenî bir sembolizm kullanırken, Ravel daha çok dolaylı bir sembolizmi tercih etmiştir.
Roger Nichols'a göre, mavi, kırmızı ve beyaz renkte cennet kuşları, -o dönemde çok kez ifade edilen şekilde- "Dalgalanan bayrağın altında savaşan" Fransız askerleri olarak anlaşılabilir.
Nichols, Ravel'in "Kalbim buz kesti... Onu da alıp götür…" sözlerini şöyle sorguluyor;
Ravel'in arzusu cepheye gönderilmek. Onun için cennet, ölüm sonrası göksel bir alan değil; o an cephede olmak. Bestecinin "benim de kalbimi al" sözü bir yandan cephede olma isteğini yansıtırken, diğer yandan da en yakın arkadaşlarının kaderine ortak olmak, onlar gibi canını feda etmek isteğini ifade eder.
Çiğdem Aytepe'nin buraya özetini aldığımız yazısının tamamını Çiğdem'in Koro Yazıları blogunda okuyabilirsiniz.
Çelişkilerin ardından Ağustos sonunda vatani görev arzusu ağır gelir. Annesinin çekeceği üzüntünün vicdan azabını taşımakla birlikte, orduya başvurur.
Gereken ağırlığın iki kilo altında olduğu için kabul edilmez.
Aylar süren ısrarlı başvuruları sonunda Mart 1915'de 13. topçu alayına kabul edilir.
İşte bu ara dönemde Ravel, savaşanlara destek olmak için başka yollar bulur.
Yaralılara gönüllü yardımcılık yapmasının yanında müzik yazarak kendini vatanı için çalışmaya adar; La Valse, La Cloche Engloutie, Le Tombeau de Couperin ve Trois Chonsons bu dönemde çalıştığı eserler arasındadır. Ancak besteci, büyük bir üzüntü ve yalnızlık içerisindedir:
En yakın arkadaşlarından en az dördü Fransa'yı savunurken hayatlarını kaybetmiştir. Cephede savaşan kardeşi ve diğer arkadaşları için endişe hissetmektedir.
Bazı arkadaşları ona "ulusal görevini müzik yazarak yerine getirdiği için bu konuda üzülmemesi gerektiğini" söyler, ama bu düşünce onu teselli etmez.
Ravel, Trois Chansons'u yazmaya 1914 sonbaharı biterken başlamış, Şubat 1915'de tamamlamıştır.
Eserin birinci ve üçüncü bölümleri masalsı havaları ile ikinci bölümden çok farklıdır;
'dolaylı olarak' savaş döneminin kayıpları ve hayal kırıklıklarını yansıttıkları düşünülebilir. Ancak ikinci bölüm "Trois Beaux Oiseaux du Paradis - Cennetin Üç Güzel Kuşu" doğrudan savaşa değinir ve bestecinin ruh halini yansıtır.
Kayıplarının matemini tutan Ravel, hayal kırıklıklarının ve orduya kabul edilmemesinin üzüntüsünü yaşamaktadır:
"Cennetin Üç Güzel Kuşu” - Ertuğrul Oğuz Fırat Korosu, 22 Mayıs 2014.
Ravel, Trois Chansons'da Fransız rönesans geleneğini ve vokal çizgilerini yansıtan bir koro yazısı kullanmıştır. Bu yazı çok şeffaf, duru bir su gibidir. Tüm aralıklar ve çizgiler kendilerini net bir şekilde duyururlar.
Trois Chansons, Noël des jouets dışında Ravel'in sözlerini kendi yazdığı tek eseridir.
İkinci bölümde Ravel şöyle bir kurgu oluşturmuştur:
Genç kız, savaşa giden sevdiğinin haberini üç cennet kuşuna sorar...
Bu kuşlar gök mavisi, kar beyazı ve kan kırmızı renktedir:
Fransız bayrağının renkleri.
Her biri genç kıza sırasıyla haber getirirler:
Mavi kuş, sadakat dolu mavi bir bakış,
Beyaz kuş, genç kızın bembeyaz alnına kardan daha saf bir öpücük,
Kırmızı kuş, ölüm habercisi kıpkırmızı bir yürek getirir...
Savaşın bedelini...
Ravel, cennetin üç güzel kuşunu; sadakat, saflık ve kendini vatanına adamak ile tasvir etmiştir.
CENNETİN ÜÇ GÜZEL KUŞU
Cennetin üç güzel kuşu(Benim sevgilim savaşta)
Cennetin üç güzel kuşu
Buradan geçti…
İlki gökyüzünden daha maviydi
(Benim sevgilim savaşta)
İkincisi kar rengiydi…
Üçüncüsü parlak kırmızı
Cennetin küçük güzel kuşları
(Benim sevgilim savaşta)
Cennetin küçük güzel kuşları
Bana ne haber getirdiniz?
"Ben, gök mavisi bir bakış getirdim…"
(Sevgilin savaşta)
"Ben ise, güzel alnının üzerine
kar renginde bir öpücük, kardan daha da saf…
Cennetin parlak kırmızı kuşu…
(Benim sevgilim savaşta)
Cennetin parlak kırmızı kuşu,
Peki ya sen ne getirdin?
"Sevgi dolu, kıpkırmızı bir kalp…"
(Sevgilin savaşta)
Ah! Kalbim buz kesti…
Onu da alıp götür…
Metinde yer alan parantezler, satırların bütünlüğü içinde dikkat çekiyor: Bu parantezler sürekli olarak vurgulanan bir yalnızlık duygusu içeriyor; "Benim sevdiğim savaşta" ve "senin sevdiğin savaşta" acıtırcasına altı kez tekrarlanıyor, çünkü Ravel'in başta kardeşi ve pek çok yakını savaşta, kendisi de cephede olmayı gönülden dilemektedir.
O dönemde Ravel'in çağdaşı pek çok besteci, eserlerinde doğrudan propaganda ve alenî bir sembolizm kullanırken, Ravel daha çok dolaylı bir sembolizmi tercih etmiştir.
Roger Nichols'a göre, mavi, kırmızı ve beyaz renkte cennet kuşları, -o dönemde çok kez ifade edilen şekilde- "Dalgalanan bayrağın altında savaşan" Fransız askerleri olarak anlaşılabilir.
Nichols, Ravel'in "Kalbim buz kesti... Onu da alıp götür…" sözlerini şöyle sorguluyor;
Ravel'in arzusu cepheye gönderilmek. Onun için cennet, ölüm sonrası göksel bir alan değil; o an cephede olmak. Bestecinin "benim de kalbimi al" sözü bir yandan cephede olma isteğini yansıtırken, diğer yandan da en yakın arkadaşlarının kaderine ortak olmak, onlar gibi canını feda etmek isteğini ifade eder.
Çiğdem Aytepe'nin buraya özetini aldığımız yazısının tamamını Çiğdem'in Koro Yazıları blogunda okuyabilirsiniz.
13 Kasım 2017 Pazartesi
A Peine Défigurée - Francis Poulenc
A peine défigurée, iki büyük ismin sanatsal anlayışının ürünüdür: Paul Éluard (1895-1952) ve Francis Poulenc (1899-1963).
Eser, Poulenc'in 1936 yılında tamamladığı, eşliksiz karma koro için "Sept Chansons" (7 şarkı) albümü içinde yer alır.
Eluard'ın şiirini inceleyecek olursak, ifadelerin hem günlük hayatın çok içinde, hem de bir o kadar ruhsal koridorların derinliğinde olduğunu görebiliriz. A Peine Défigurée, Eluard'ın 1932 yılında basılan kitabı, "La vie immédiate" içinde yer alır.
Asım Bezirci’nin çevirisiyle, Yeni Bozulmuş:
Form yapısının ve öğelerinin serbest, esnek kullanımı, Poulenc'in kompozisyonlarının en dikkat çekici özelliklerinden biridir. Besteci, şiirin ihtiyaçlarına göre form öğelerini organize eder.
Bu yapıtta da böyledir; şiirin anlaşılırlığı ön planda olduğundan, Poulenc'in pek çok yapıtında olduğu gibi fazla kontrpuan içermeyen, homofonik bir yapı vardır. Kısa müzikal cümleler, şiirin akışına göre organize olmuş, müzikal benzerlikler ve farklılıklar şiire bağlı akmıştır.
Poulenc'de ani ve uzak tonal atlamalara çok rastlansa da bu eserde tonal akış oldukça durağandır. Eserin tonalitesi fa minör parça boyunca sürmüş; sadece arada -ilgili majörü- la bemol majöre uğramıştır.
Ancak bu durağanlık içerisinde dahi sürekli bir kıpırdanış hissedilmektedir. Besteci, henüz daha parça başlarken, "Hoşça kal hüzün: fa minör / Hoş geldin hüzün: fa majör" zıtlığını kullanmaktadır. Çok kısa bir eser olmasına rağmen, solo partilere ve renklere ayırdığı önem dikkate değerdir. Tonal olarak çok uzaklara gitmese de, akorları koro partilerine yerleştirişi ile tınıyla istediği gibi oynamakta ve rahatlıkla atmosfer değişimi yaratmaktadır.
Poulenc'in besteciliğinde müzikal derinlik ve teknik çok kuvvetlidir. Yapılan analizlerle, eserleri ortaya koyan pek çok bilgi ve Poulenc'in imzası denilebilecek çok sayıda tutarlı veri ortaya çıkmıştır, çıkması da doğaldır.
Çiğdem Aytepe'nin buraya özetini aldığımız yazısının tamamını Çiğdem'in Koro Yazıları blogunda okuyabilirsiniz.
Eluard'ın şiirini inceleyecek olursak, ifadelerin hem günlük hayatın çok içinde, hem de bir o kadar ruhsal koridorların derinliğinde olduğunu görebiliriz. A Peine Défigurée, Eluard'ın 1932 yılında basılan kitabı, "La vie immédiate" içinde yer alır.
Asım Bezirci’nin çevirisiyle, Yeni Bozulmuş:
À Peine Défigurée Adieu tristesse, Bonjour tristesse. Tu es inscrite dans les lignes du plafond. Tu es inscrite dans les yeux que j’aime Tu n’es pas tout à fait la misère, Car les lèvres les plus pauvres te dénoncent Par un sourire. Bonjour tristesse. Amour des corps aimables. Puissance de l’amour Dont l’amabilité surgit Comme un monstre sans corps. Tête désappointée. Tristesse, beau visage. . |
. . | Yeni Bozulmuş Hoşça kal hüzün Hoş geldin hüzün Tavan çizgilerinde okurum seni Sevdiğim gözlerde okurum Yoksul da sayılmazsın hani, En solgun dudaklar bile seni söyler Gülümseye gülümseye seni Hoş geldin hüzün Sevilen vücutların aşkı Aşkın gücüsün Nasıl da sevimli yapar Gövdesiz deve benzeyen Umutsuz başı Senin güzel yüzün Ey hüzün |
Form yapısının ve öğelerinin serbest, esnek kullanımı, Poulenc'in kompozisyonlarının en dikkat çekici özelliklerinden biridir. Besteci, şiirin ihtiyaçlarına göre form öğelerini organize eder.
Bu yapıtta da böyledir; şiirin anlaşılırlığı ön planda olduğundan, Poulenc'in pek çok yapıtında olduğu gibi fazla kontrpuan içermeyen, homofonik bir yapı vardır. Kısa müzikal cümleler, şiirin akışına göre organize olmuş, müzikal benzerlikler ve farklılıklar şiire bağlı akmıştır.
Poulenc'de ani ve uzak tonal atlamalara çok rastlansa da bu eserde tonal akış oldukça durağandır. Eserin tonalitesi fa minör parça boyunca sürmüş; sadece arada -ilgili majörü- la bemol majöre uğramıştır.
Ancak bu durağanlık içerisinde dahi sürekli bir kıpırdanış hissedilmektedir. Besteci, henüz daha parça başlarken, "Hoşça kal hüzün: fa minör / Hoş geldin hüzün: fa majör" zıtlığını kullanmaktadır. Çok kısa bir eser olmasına rağmen, solo partilere ve renklere ayırdığı önem dikkate değerdir. Tonal olarak çok uzaklara gitmese de, akorları koro partilerine yerleştirişi ile tınıyla istediği gibi oynamakta ve rahatlıkla atmosfer değişimi yaratmaktadır.
Poulenc'in besteciliğinde müzikal derinlik ve teknik çok kuvvetlidir. Yapılan analizlerle, eserleri ortaya koyan pek çok bilgi ve Poulenc'in imzası denilebilecek çok sayıda tutarlı veri ortaya çıkmıştır, çıkması da doğaldır.
Çiğdem Aytepe'nin buraya özetini aldığımız yazısının tamamını Çiğdem'in Koro Yazıları blogunda okuyabilirsiniz.